10 Ağustos 2012 Cuma

Çin Hakkında Gözlemlerim


[Makale] 2010 yılında Çin'in Dalian kentine okumaya giden bir öğrencinin ilk günlerini esprili bir dille anlattığı ve 2 yıl sonra kendisine yaptığı yorumların yer aldığı güzel bir gezi-gözlem yazısı. Çin'e gitmiş olanlar ve Çin'e gitmeye hazırlananların çok hoşuna gideceğini düşünüyoruz.














Aşağıdaki metinde parantez içinde ve koyu olarak yazılan kısımlar 2 sene sonra gelen yorumlardır. Metnin orijinali 8 Eylül 2010 Çarşamba günü kaleme alınmıştır. Eğer Çin'e ilk kez gidecekseniz okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. ilk gittiğimde ve Türkiye'ye dönüp özledikten sonraki düşüncelerimin ne kadar değiştiğini kendiniz görün :D



Çok kıyak geçen bir senenin ardından ayrılık vakti gelmişti lan (duygusal yazmıcam yazıyı he okuyun :D). Velhasıl kelam ilk önce havaalanına gusti ve Gökhan ile gittik. Orda bütün yazdır görmediğim kimseleri görmenin verdiği bi sevinç vardı taaaa ki İnci’nin puding, hazır çorba ve makarnalarını görene kadar. Yaklaşık 20 kilo bu erzaklardan aldığı için İnci, açıkçası biraz(!) kilo fazlası çıkmıştı. Çok hafif olan ve büyük ihtimal yol boyunca bana hiç bi zorluk çıkartmayacak olan sırt çantama İinci’nin phçmlerini (puding, hazır çorba ve makarna) almaya karar verdim. 3 kilo bile olmayan çanta oldu 8 kilo ve o çantayla önce Mısır’a oradan Pekin’e oradan da Dalian’e geçecektim. Tam kendimi buna alıştırmışken birde Melis’in el çantasını yamadılar bana. Zaten fazlasıyla ağırlaşmış olan kabin bagajıma bir de Melis’in eniştesinin 10 liraya aldığını sık sık söylediği çantası eklenmişti. Bu yolculuğun bana büyük bir eziyet olacağı baştan belli olmuştu. Egypt air’in Kahire’ye gidecek olan uçağına bindik. Uçak pek büyük değildi ve biz 70 kişiydik. Bizden başka 20 kişi ya vardı uçakta ya yoktu. Uçağın havalanmasıyla bendeki tırsıntı yüzdesi artmaya başladı. Nefesler tutuldu ve uçuşa geçildi. Uçak bir an önce gerekli yüksekliğe ulaşsa da düz gitmeye başlasak diye içimden geçiriyordum ancak izafiyet teorisinin geçerliliğini hâlâ sürdürdüğünü ancak o zaman anladım. millete çok kısa gelen 2 saatlik yol bana 10 saat falan sürdü. Kahire’nin üstüne geldiğimizde mükemmel bi şehirle karşılaştık. Acayip ışıklı ve güzel bi şehirdi o kadar güzeldi ki cesaretimi toplayıp camdan bakabildim uçak inene kadar. Sağ olsun pilotumuzun da Kahire üzerinde yaptığı akrobatik hareketlere de buradan teşekkür ediyorum :D Kahire’ye indik sonunda. Oradan aktarma yapacağımız kapıya doğru ilerlemeye başladık. Kahire üzerine pek konuşmayacağım çünkü pek beklemedik orada hemen uçağa geçtik. Pekin’e giden uçağımızın motorunu şöyle tarif edeyim size bizim evi düşünün Gültepe’de ki ondan biraz daha büyük. Basket sahasını düşünün ondan az daha büyük kanatları, bizim bütün köyün binip de dolduramayacağı kadar koltukları vardı. Uçağa girmeden önce öğrendiğim “bu uçak daha az sarsılır lan” uyarısı beni biraz ferahlattı ama akabinde gelen “ancak daha hızlı düşer zuhahahaha” tespiti bendeki tırsıntıyı tekrardan harekete geçirdi. Uçağa geçtik falan filan az biraz rötar da yaptık sonra kalkmaya başladık bu pilot sağ olsun herhalde yarım saatte falan yükseldi en tepeye kadar. O süre benim için biraz zor geçti. :D Uçağın 11262 metre (sanırım bu metre değil de başka bir şey olacak tam bilmiyorum nasıl korktuysam uzaya çıkartmışım kendimi) yüksekliğe ulaştığını ekranlardan görünce baya bi rahatladım. :D İstanbul’dan Kahire’ye giden uçaktaki hizmet acayip iyiydi he :D Bi tane teyze vardı hostes teyze, yemek tepsilerini önümüze atarak koydu, herhalde bu hareketiyle bize ne kadar tecrübeli olduğunu göstermek istedi ancak yemeğimiz bitmeden önümüzden tepsileri almasına hâlâ herhangi bi anlam veremedim. Ancak Pekin uçağında ki Çinli hostesler daha halliceydi hem hizmet açısından hem göz zevki açısından. Hostesle İngilizce konuşurken thy ile seyahat eden George Cooleney gibi konuşuyordum.”ti” sorusuna “yes piliiis” diye cevap verirken çayı aldıktan sonrada “fenk yu” demeyi unutmuyordum. Önümüzde bi 10 saatlik uçak yolculuğu vardı ve ben kara kara düşünüyordum. Verilen kulaklıklarla mısır’a özgü saçma müzikleri dinleyip kendimi rahatlatmaya çalışırken uyuya kalmışım azcık. Uyandığımda daha bi 4 saatten fazla yolumuz vardı galiba. Verilen iğrenç kahvaltıyı (giderken iğrenç dediğim kahvaltıyı dönüşte tepsiyle yiyecektim zor engellediler) yemedikten sonra uçakta makara yapmaya başladık. Daha sonrasında Pekin’e yaklaştığımızı haritadan gördükten sonra bi ince inişe geçmeye başladık. Açıkçası iniş pek bi rahat oldu çünkü uçak ne sallanıyordu ne de döndüğünde bişey anlıyorduk o kadar büyüktü yani. Piste indikten sonra işi iyice kıllatıp pilotu alkışlamamız rezaletinden bahsetmek bile istemiyorum. :D (Bu olay iyiydi harbiden ya :D) sonra uçak pistte Gültepe’den konağa kadar uzunlukta olan bi yolda gezindi. Daha Pekin havaalanın büyüklüğünden haberim yoktu. Pekin havaalanını da şöyle tarif edeyim herhalde İzmir’in yarısı kadar vardı. (zaten uluslararası uçuşların gerçekleştiği “Terminal 3” dünyanın en büyük kapalı alanlarından biriymiş sonradan öğrendim) uçaktan indik bi 10 dk yürüdükten sonra ilk tuvaletlere ulaştık oradan pasaport kontrolüne geçtik. Orayı da geçtikten sonra işte Çin sınırlarındaydık. Hemen orada Göztepe atkımı açıp fotoğraf çektirmemle birlikte hocamızın “buradan metroya binin ve bavullarınızı almaya gidin” demesiyle bi ince şaşırdım. Metroya bindik herhalde Konaktan Bornova’ya kadar bi mesafeyi (mesafe burada abarttığım kadar yoktur ama gene de fazlaydı yani) metroyla gittikten sonra bavullarımızı alma yerine ulaşmıştık. Bavullarımızı 38. Şeyden (o bavul veren bavulların üstünde döndüğü şeyin adı ne bilmiyorum) bavulumu aldıktan sonra paramı bozdurdum ve adeta bir trilyoner gibi hissettim kendimi. 1 dolara 7-8 yuan mi ne para veriyorlardı. (Harbiden iyi para vermişlerdi ya kur mükemmeldi o aralar, zaten biz gittikten sonra işler iyice kötüleşti) Balya balya param oldu mına ki :D Oradan aldık gene bavulları ve bi 12 saat daha hem de otobüsle yapılacak olan otobüs yolculuğuna çıkmak için otobüslerin oraya gittik. Bi 10 dk daha yürüdükten sonra oraya ulaşabildik. Ootobüsleri görünce Pekin’den Dalian’e değil de Çorum’a Göztepe maçına gidiyormuş gibi hissettim kendimi otobüsler o dereceydi yani. Yolda olacaklardan habersiz otobüslere doluştuk. Yeni okulumuz sağ olsun bize paketlerle yiyemeyecek getirmişti.(şimdi düşündüm de o yiyecekleri burada biraz abartmışım gerçekten ama gene de alıştıktan sonra en azından o yiyecekler normal geliyor insana bugün olsa gene yemezdim sanırsam belki ekmeği tırtıklayabilirdim ama gene de garantisi yok) İçinde tatlı ekmekten tutunda tavuk sosisine kadar bir sürü yiyemeyecek vardı. Herhalde paketin (paket dediğimde normal poşete koyup ağzına çift düğüm atmışlar :D) içinde en işe yarayacak şey peçeteydi. Yolculuğa başladık bi ince evlere haber verdikten sonra şoför bizi otobana çıkardı. Uçaktan acayip korkan ben otobüs yolculuğunda daha fazla tırstım şoför tam anlamıyla bir çılgın çıkmıştı :D Önünde hiç bi araç duramıyordu hepsini sollayıp sağlıyordu o sağladıkça biz tırsıyor o solladıkça biz endişeye düşüyorduk. Çişimizin bi ince gelmesiyle ilk yerde mola vermemiz gerekiyordu ancak şoför durdurulamıyordu. Yoğun ısrarlarımıza dayanamayan şoför bizi bi tesiste durdurdu. İşte Çin’deydik. Tuvalete gitmemizle birlikte anladık bunu. Tuvaletler acayip kokuyordu. İçeri bi şekilde girdik tuvalette pisivuarlar diz kapağımdan başlıyordu demek ki bu Çinliler harbiden ufacıkta. (lan ben nasıl olmuş da bu yanılgıya kapılmışım ya :D Haerbin’de 2 metre Çinliler vardı onlar bunu okusalar fena döverler beni he :D) Onu geçtim de pisivuarların yanlarında yan tarafın görünmesini engelleyen duvarlardan olmaması sakattı biraz açıkçası. (evet yoktu, aslında gerek olmadığını da Çin’de anladık :D Ne diye el alemin şeyine bakasın ki? :D bir neyi “ılık göt” testi gibi bişey Çin’de pisuvara işemek)Çıktık tuvaletten ve lavaboya yöneldik. Orda da sabun olmaması bizi bi ince şok ettik. (ben Çin’e gitmeden Çin’i nasıl bir yer olarak hayal etmişim acaba :D Tuvalette hem de umumi tuvalette sabun falan aramışım :D malmışım harbiden :D) Orda ıslak mendiller vasıtasıyla bi ince hijyen sağladıktan sonra oradaki markete yöneldik.ilk kez Çin’de alışveriş yapacaktık. Ürün çeşitleri baya bi zengindi. Tanıdık marka olarak orada sadece kola ve sprite gördük. (aslında var baya uluslarası markalar ama o market biraz ufaktı bi de daha markaları tanımıyorduk hakikaten) Beni orda en çok etkileyen bildiğiniz tavuğun ayağını satıyor olmalarıydı. (bu tavuk ayağı beni hâlâ çok şaşırtır :D tadını sorduğumda aynı tavuk gibi dediler Çinliler. Abi o zaman tavuğun kendisini yen neden ayağı yani? Ama tavuk götü satan yerler gördükten sonra benim gözümde normalleşti bu işler.) Tavuk ayağının nesini yiyolarsa garik bilmem. Vesselam otobüslere tıkıştık yola koyulduk. Hayatımda görmediğim kadar kamyon ve tır gördüm yol boyunca. Abartısız binlerce kamyon binlerce. Sonra yolda bi 5-10 kmlik trafik sıkışıklığı görünce bu Çin’in kalabalık olduğunu anladım. Yolda şoförümüzün üstün sürüş teknikleriyle bir çok tehlikeden kıl payı kurtulduk. Yani tehlikelerde öndeki kamyona çarpma, sol şeride geçerken arkadaki kamyonun bize çarpmaması gibi şoförümüzün yarattığı ama gene de onun kurtardığı tehlikelerdi. Bi ince yolumuza devam ediyorken tehlikeler art arda gelmeye başladı. şoförü uyarmasını yanımızdaki Çinli hocaya söyledik. Hoca uyardıktan sonra şoför atarlandı. Hocamız yavaş git dedikçe adam ara gaz attırıp gaz veriyor, düz şeritte git dedikçe makaslar art arda geliyordu. Sonra kavga kızıştı hoca adama, adamda hocaya bağırıyordu. Bu seferde bizim trafik sıkışında ve yolda beklemeye başlayınca kavga sakinleşti. Bi yarım saati geçkin süre yolda öylece bekledikten sonra burada işte şoförümüzün öngörülü biri olduğu ortaya çıktı. Hangi şeridin iyi ilerlediğini gözüne kestiren şoförümüz bir sağ bir sol şeride falan filan geçtikten sonra o sıkışıklıktan bir an önce çıkardı bizi. Tam yolun sonunda meydana gelen trafik kazası ve iki kamyoncunun acayip saçma bi şekilde kavga etmesi bizi birazda olsun güldürmüştü. Şoföre tekrarda durmasını ve ihtiyacımızı gidermek istediğimizi söyledik. şoför durmamakta ısrar ediyor ve yoluna devam ediyordu. Adam gittikçe çişimiz artıyordu. En sonunda otobüsün içine işemekle şoförü tehdit ettik ve şoför bi dinlenme tesisinde durdu ama durmaz olaydı. Tuvaletin pis kokusu 100 metre ileriye kadar geliyordu. (abi Çin’de umumi tuvaletlere girilmemesini tavsiye ediyorum gerçi Pekin’de falan gayet temizlerdi. Belki de bu girdiğimiz yerler aşırı pisti, olabilir yani) millet nefesini tutup tuvalete girerken ben girmemeye karar vermiştim. ”nefesimi tutacağıma çişimi tutarım a.q” dedikten sonra arkadaşları beklemeye karar verdim. Birbiri ardına rahatlamış insanlar tuvaletten çıkıyordu. En sonunda tekrardan otobüslere doluştuk ve yola koyulduk. Artık kamyon sayısında bi ince azalma yaşanmaya başlandı. Yol boşalmış yolculuk rahatlamıştı. Bi ince uyuyabildikten sonra Dalian’e giriş yaptık. Oradan okulun olduğu yerin 1 saat mesafede olduğunu öğrendik ve okula girdik sağ salim. Yolculuk böyle geçti şimdi de hikaye tarzında değil de maddeler halinde Çin hakkındaki tespitlerimi yazayım.






-Çin açıkçası kokan bi ülke. Tuvaleti de pis kokuyor, yemekhaneleri, lokantaları falan kullandıkları fazla baharatlardan ötürü pis kokuyor. (aslında bu görüş yanlış, aynen bir koku var ama alıştıktan sonra normal geliyor, aslında pis bir koku olmadığını anlıyorsunuz. Önyargılardan kurtulmak lazım işte :D)


-ilk gün okulun otelinde bize yemek ısmarlandı orada çoğu yemeği yiyemedik bile aç kaldık yani. (Çin’de 2 ay geçirdikten sonra dönene kadar okulun tekrardan öyle bir yemek düzenlemesini 4 gözle bekledik :D harbi malmışım la çok iyiydi o yemekler harbiden :D)


-sonra bi mc donalds bulduk ilk akşam yemeğini orda yedik fiyatları Türkiye’ye göre ucuz ama buraya göre biraz hallice. Yani bi big mac menu 12 tane 33’lük harbin beer yapıyor. (mc iyidir ya bir şey demiyorum :D)


-hem Türkiye’de hem de burada olan yemek mağazası (yemek mağazası ne la :D) bi mc donalds bi de kfc var. Bide subway die bi sandviççi var orası da acayip güzel yemek yenesi yerlerden. (subway candır ona da bir şey demiyorum :D)


-bu arada söyliyim her Çinli kız güzel değilmiş ama güzel Çinli kız çok var.


-normal market şeysileri fiyatları birazcık ucuz tabi doğal olarak. Diş macunu ve diş fırçası baya ucuzdu ona harbi şaşırdım. (günlük tüketim malları ve sık kullanılan malların fiyatları gerçekten cazip)


-alkol fiyatları falan da baya ucuz. Pekinde free shopta 70lik bi şeftalili absolut aldım 116 yuan oda 23 lira civarında. Biralar acayip ucuz. 33’lük bi biranın fiyatı 2 yuan yani 40 kuruş falan. Normal ufak şişe sular 1 yuan yani 20 kuruşa falan denk geliyor. Daha tam bakamadım alkol ve içecek fiyatlarına ama bi mekandan kola aldım 5 yuan yani 1 liraya falan denk geliyor. Mekanda öyleyse markette baya bi ucuzdur yani düşünün garik. (bar ve mekanlarda fiyatlar Türkiye’ye çok yakın fark yok pek fazla)


-okul falan baya büyük yurt falanda rahat valla Çin’de olabileceklerden en iyisi. Yabancılar yurdunda kalıyoruz biz Çinli yurtlarının içine değil insan it bağlasan yaşamaz o kadar kötülermiş valla. (8 AY ÇİNLİ YURDUNDA KALDI)


-burdaki Çinli kızların milli giyeceği mini şort. 10 kızdan 6-7sinde var mini şort abartısız bi rakam bu ayrıca.


-Çinliler valla pislermiş. yolun ortasında tükürmek falan gayet normal şeyler burada.


-bizim bulunduğumuz şehir pek yabancının gelmediği bi yer. Her gören bildiğin ayı gibi bakıyor falan. Bir de Çinli kızlarda yabancı erkeklere bi ince tav olma durumu var he :D 2 günde bunu rahatlıkla anlayabildim yani sağ olsun Çinli kızlar :D


-her ne kadar Çinliler pis olsalar da yollar baya temiz ve güzel.


-bide şey Çin’de trafik kuralı diye bişey yok. Her şoför ayı resmen. Bildiğin bodoslama yani Çin’deki kurallar. Bide çok kornaya basıyorlar bizim oda yola bakıyor her sabah korna sesiyle uyanıyorum. (aslında burada bahsedilen “ayılık” ayılık değilmiş, bildiğin direksiyon hakimiyeti ve ustalıkmış onu zaman geçtikçe anladık)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder